ceviz yedik.
kendimizi şiirin içinde hissetmek için buna mecburduk.
fakat ondan önce, birinci görsel üzerinde çalıştık.
uygulama notları: görselde park, parkta bekleyen adam, ağaç, sağ üstten gelmekte olan kadın, sol üstten gelmekte olan polisler var.
herkes, görseli inceledi ve gelecek zaman kipi kullanarak, bu ögeleri içeren kısacık birer öykü yazdı. öykülerimizi okuduk. neler olacağıyla ilgili olasılıklar çeşitliydi...
derler ki nazım hikmet, bir gün bir hanımla gülhane parkı'ında buluşmak üzere sözleşmiş. arandığı dönemlerden biri... buluşma saatinden önce parka gitmiş ve beklemeye başlamış. bir süre sonra, karşıdan iki polisin geldiğini fark etmiş ve olabileceklerden endişe edip yakındaki bir ceviz ağacına tırmanmış. biraz sonra da beklediği hanım görünmüş. sözleştikleri yere gelmiş, bakınmış, beklemiş... işte bu şiir de bu sırada, o ceviz ağacının üstünde yazılmış... "sence neler olacak" metinlerimizin ardından bu söylentiden söz ettik.
elimizde nazım hikmet'in kendi sesinden "ceviz ağacı" şiiri var. dinlemezsek ayıp... dinledik. cem karaca'dan "ceviz ağacı" şarkısı var; e onu da dinlemezsek ayıp... onu da dinledik.
şiiri okuduk. sonra dize dize çözümlemeye başladık. o ne demek, bu ne demek... "içim dışım ceviz"; ama niçin? "şaşarak bakarım."; da niye?
ceviz ağacı'nın kendini ne kadar iyi tanıdığından "-sizce de öyle değil mi çocuklar? -eveeet!" :P bahsettik. acaba kendimizi, ceviz ağacının kendini tanıdığı kadar iyi tanıyor muyuz'u konuştuk. "kişileştirme" üzerinde durduk.
sonra... derse gelmeden önce ceviz bitkisiyle ilgili araştırma yapmıştık, bulduklarımızdan söz ettik.
kötü olan: okulun yakınlarında ilaç için tek bir ceviz ağacı yok. olsaydı, şahane olacaktı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder