18 Eylül 2007 Salı

NEDEN MEDEN...


bir) derli toplu bir arşiv oluşturmak, hadi oluşturdun, diyelim; bunu korumak güç. "neyi nereye koydum" gibi bir sorun ise, ilk bulamamamı üç yaşımda yaşadığımı varsayarsak benden en fazla üç yaş küçük. hiç olmazsa burada biriktirebilir, aradığımda, aradığımın burada olduğunu bilirim.

'ki) adı, "ders notları"; çünkü bu adda bi' şeye sahip olmak, bu addaki şeyimin de yazılı bir ürün olması adalet ağaoğlu'nun "ölmeye yatmak" romanıyla ilgili notlarını da barındıran günlüğü, "damla damla günler"i okuduğumdan beri isteğim... romanın yazım aşamasındaki ilk adı "ders notları". sonradan başka adda karar kılınıyor. "renkli-türkçe" ekiyse, biraz afişsel kaygıdan, biraz da içerikle ilgili bir gönderme olsun arzusundan kaynaklanıyor. bloğun, "türkçe dersi nasıl yapılır da renklendirilir?" sorusuna öneri-yanıt olabilmesi umudunun ifadesi.

üç) anonim adamın söylediği "yapabildiklerin kadarsın!" sözü "acaba ne kadarım?" sorusunu oluşturdu dün. bunu da bir göreyim istedim.

dört) suya sabun dokunmayan metinlerden, düz varımlı metin sorularından, estetik niteliği düşük görsellerden usanmışlık da etkiledi.

beş) "yapıyorsun, o halde sun! niye sunmuyorsun?" monoloğu yaşandı.

altı) nilüfer öcel'in, makalesinde söylediği "Artık öğretmenin tıpkı televizyondaki reklam filmleri gibi renkli, hareketli ve gülmece öğeleri ile süslü, rahatlatan, kısacık, çarpıcı ve kalıcı dersler anlatması gereklidir. Eskiden ‘ne söylediğimiz’ önemliydi; gitgide, ne söylediğimiz değil, ‘nasıl söylediğimiz’ önem kazanmaya başladı. Şimdilerde ise, ne söylediğimiz ya da nasıl söylediğimiz değil, ‘söylerken nasıl göründüğümüz’ daha önemli görünmekte."yi başarmaya çalışan biri olarak: "yap!" dedim kendime.

Hiç yorum yok: